REŞADİYE FIKRALARI

FIKRALAR

3

KAPAT, O GECE İŞİ

Hırsızlığın yiğitlik sayıldığı yıllarda iki çoban bir başka sürüden bir keçi çalarlar. Gece yattıkları ormanda keçiyi keserler. Ancak keçiyi kestikleri yer karanlıktır. Keçiyi yüzerken işkembesini patlatırlar. Ete pislik bulaşır. Pisliğin bulaştığını fark edemezler. O şekilde eti kavururlar ve yerler; birazını da ertesi gün yemek için hamançalarına doldurular. Öğlen yakınlarına doğru bir su başına yemek yemek üzere oturular. Hamançalarını açarlar. Bakarlar ki et pislikle karışmış vaziyettedir. Bu durum karşısında arkadaşı diğer arkadaşına "kapat, kapat; o gece işidir gardaş, gece işi" der.

CEVİZ ÇATANAKTI YA!

Adamın bir ceviz ağacı vardır. Sahibi bu cevizi uçan kuştan korumaya çalışmaktadır. Bir gün bir karga ağacın başına konar; oradan çatanaklı bir ceviz alır. Cevizin sahibi kargayı kovalamaya başlar. Bunu gören birisi, "Yahu komşu ne yapıyorsun?" der. Komşusuda "Sorma komşu, karga cevizi kaçırmış, onu kovalıyorum" diye cevap verir. O da "Komşu bir cevizin ardından bu kadar koşulur mu" deyince; komşusu da, "Yahu kardeşim bir tane olsa koşmayacaktım ama ceviz çatanaktı" diyerek haklılığını ortaya çıkarmaya çalışır. (Çatanak: iki ve daha fazla cevizin bir arada bulunmuş hali)

BİRİNİ DE DÖNÜŞTE TEPERİM

Ulaşımın yaya olarak yapıldığı yıllarda Yolüstü Köyünden birisi ile Güvendik'li birisi beraber Reşadiye'ye gelmektedirler. Şaka şamata gelirken Güvendikli, öbürüne "Sen şu çama çık ben seni üç tekmede çamdan indiririm" der. Öbürü "Hayır indiremezsin" diye iddialaşır. Yolüstülü, çama çıkar, sıkıca çama yapışır. Öbürü gelir, çama bir tekme vurur. Adam düşmez, gerilenir, bir daha teper, yine düşmez. Çama sımsıkı sarılan adam "Hani düşüremedin, üçüncüyü de tepsene"der. Öbürü: "Birini de akşam dönüşte teperim." diyerek oradan uzaklaşır.

ÖMER'DEN DE Mİ KORKMUYORSUN?

Güvendik Köyünden Kara Mustafa'nın tavuklarına tilki dadanır, her gece birisini kaçırır. Ne yaptıysa engel olamaz. Oğlu Ömer, bir tuzak kurarak tilkiyi yakalamanın mümkün olduğunu söyler. Bunun üzerine bir tuzak kurarlar. Neticede tilki yakalanır. Tilkinin yanına gelen Kara Mustafa: "Ulan tilki, benden korkmuyorsun da, beşinci sınıfı bitiren Ömer'den de mi korkmuyorsun?" diye sevincini belli eder.

İYİ OĞLUM YIĞ DA GİDELİM

İbrahimşeyh Köyü'nde yaşlı bir baba oğlunu ormana odun hazırlatmaya gönderir. Oğluna; "Oğlum, ben sonra öküzlerle kızağı getiririm." der. Oğlan gider. Aradan epey zaman geçer. Baba, odunun hazır olacağı düşüncesiyle ormana gider. Oğlunu bulur, bakar ki oğlan bir iki kucak odun hazırlamış. Hazırlanan odunun azlığını gören baba, oğluna bağırır, çağırır. Oğlanın canı sıkılır. Babasına baltayı çevirir. Oğlunun bu hareketine karşı çaresiz kalan baba: "İyi etmişsin oğlum yığ da gidelim" der.

NEYİNE LAZIM CENİĞİN NAMAZI

Çakır Usta, Ordu'nun köylerinden birine çalgıcı olarak gider. Adet gereği, düğüne gelenler davul-zurnayla karşılanır ve bahşiş verilmesi de adettir. Temel Ağa diye zengin birisi vardır. Çakır Usta Temel Ağa'yı karşılayıp, onun bahşişini almakta sabırsızlanır. O sırada öğle ezanı okunur. Çakır ustayı orada bulunan halk, namaz kılmak için camiye götürür. Çakır Usta namazdayken Temel Ağa düğüne gelir. Çakır Usta namazı bitirir bitirmez hemen dışarı çıkar; fakat, ne yazık ki Temel Ağa düğüne gelmiştir. Namaza gittiği için bahşişten olan Çakır Usta: "Neyine lazım, ceniğin namazı, karşıla Temel Ağa'yı al bahşişini," der.

ZURNANIN HATIRI

Çakır Usta, hanımıyla birlikte Aybastı'nın yaylalarından birine gitmektedir. Yolda giderlerken Çakır Usta kendini öyle metheder ki; hanımı kocasının çevrede çok tanındığını, yaylaya varır varmaz kendilerine büyük bir rağbet göstereceklerini sanır. Nihayet yaylaya varırlar. Çakır Usta bazı tanıdıklarını görür, selamlaşırlar. Fakat kendi anlattığı kadar kimse rağbet göstermez. Bu ilgisizlik karşısında üzülen Çakır Usta, koltuğunun altından zurnasını çıkarır ve "Bilemedim yaylanızın yolunu" türküsünün havasını çalmaya başlar. Bunu duyan halk birer birer dışarı çıkar. Çakır Usta'nın etrafında toplanırlar. Çakır Usta'ya büyük bir rağbet gösterirler. Evlerine götürmek için adeta birbirleriyle yarışırlar. Bu olay karşısında şaşkına dönen Çakır Usta'nın hanımı : "Bey, bey bu senin hatırın değil zurnanın deliğinin hatırı."der.

ÇİTİN DİBİNDE YEDİK

Kızılcaören Köyünden Arif Ağa adında birisi Yılmaz Aldemir'e gündelikçi olarak çift sürmeye gider. Arif Ağa tarlaya varır, bir müddet çalışır. Yanında Yılmaz da vardır. Bir süre sonra dinlenmek için döneğin başına otururlar. Bu arada Yılmaz , Arif Ağa'ya şöyle bir teklifte bulunur: "Arif Ağa, gel, bugünkü gündeliğe bir altmışaltı oynayalım." der. Arif de " Tamam, kabul, oynayalım." der. Oyuna tutuşurlar. Neticede Arif Ağa yenilir. Yenilgiyi hazmedemeyen Arif; "Yılmaz, bugünkü tamam; gel bir de yarınkine oynayalım." diye bir teklifte bulunur. Yılmaz, bunu memnuniyetle kabul eder. Tekrar oyuna tutuşurlar. Fakat Arif Ağa ikinci oyunda da yenilir. Akşam yorgun argın eve dönerler. Pakize Hanım, yemeği hazırlar ve yemeleri için buyur eder. Arif, oldukça dalgındır. Pakize Hanım tekrar yemesi için Arif'i çağırınca Arif de üzgün üzgün "Sağ ol Pakize bibi, biz çitin dibinde yedik."der.

KÅRDASIN KOCA YILMAZ KÅRDASIN

Kızılcaören köyünden Yılmaz Aldemir, dağa oduna gider. Arabasını öküzlerle birlikte bir kehin (yar) başına eğler. Kendisi aşağıda habire odun etmektedir. Öküzler arabayı o yana, bu yana zorlatınca arabanın tekerlekleri mazısıyla birlikte çıkar ve Yılmaz'ın odun ettiği yere doğru yuvarlanır. Tekerler bir ağaca takılır, durur. Bundan habersiz olan Yılmaz, karşısında araba tekerlerini görünce çok sevinir. Kendi kendine: "Kârdasın, oğlum koca Yılmaz, kârdasın" diyerek söylenir. Ancak tekerleri, mazı ile yukarı çekmek mümkün olmadığından mazıyı ortadan ikiye keser. Tekerlerden birini omuzlayarak kağnı arabasının yanına vardığında bakar ki arabanın tekerleri yok. Anlar ki kestiği tekerler kendine ait. Başlar kendi kendine dövünmeye.

KOYUNU KİM YEDİ

Çamlıkaya köyünden Kozak lakaplı İbrahim Ağanın bir koyununu yerler. İbrahim Ağa araştırır, suçluları tesbit eder. Kündür Karakoluna şikayete gider. Karakol komutanı kendisine " Koyununun kimin yediğini" sorduğunda İbrahim Ağa şu cevabı verir: "Hesoğun Çapbacak, Ziya'nın Dalbacak, Efendinin Yaybacak, bir de Etliğin Yemen." der. Çavuş bu ifade karşısında hayrete düşer.

KAZANIN DİBİNİ YAKACAKTI

Hırsızlığın yiğitlik sayıldığı bir dönemde Taşlıca (Kotanı) köyünde Aynabaş lakabıyla tanınan bir kişi yaşamaktadır. Asıl adı Mustafa Elmas olan Aynabaş, çevrede hırsızlığı, yalancı şahitliği, yiğitliği ve hazır cevaplığı ile tanınmaktadır.Aynabaş ve arkadaşları bir keçi çalarlar. Çaldıkları keçi yağsız olduğu için Kazancı lakaplı birinin de oğlağını çalarak ikisini bir kazanda pişirirler. Arkadaşlarıyla kendilerine güzel bir ziyafet çekerler.Aradan bir zaman geçtikten sonra, hırsızlık bu ya duyulur. Keçinin sahibi Aynabaş`ın yanına gelir: "Ulan Aynabaş, benim keçiyi yemeye utanmadın mı?" der. Aynabaş da; "Ulan Kazancı`nın oğlağı olmasaydı keçin, kazanın dibini yakıyordu." der.

SEN YANINDAKİNİ NASIL GÖRMÜYORSUN

Aynabaş, çevrede yalancı şahitliğiyle tanınmaktadır. İki köy arasında bir kavga olur. Bir kişi bu kavgada balta ile yaralanır, olay mahkemeye intikal eder. Şahitler çağrılır. Bu mahkemeye Aynabaş da şahit olarak çağrılmıştır; fakat Aynabaş, olay günü, olay yerinden oldukça uzakta bir değirmende buğday öğütmektedir. Sözün kısası olayı görmemiştir. Fakat olayı görmüş gibi bütün detayı ile anlatır. Olayda yaralanan kişiye oradaki birisinin balta vurduğunu iddia eder. Daha sonraki duruşmalarda asıl yaralıya kendisine baltayı vuranın kim olduğu sorulduğunda "Bana balta vuranın kim olduğunu bilmiyorum." der. Dolayısıyla mahkeme de beraat eder. Aynabaş, bu duruma dayanamaz: "Ulan, ben sana kimin vurduğunu ta Gelyeme değirmeninden görüyorum da, sen sana vuran adamı nasıl görmüyorsun?" diyerek sinirlenir.

BİZİMKİLERİN YANINDADIR

Aynabaş`ın kömüşleri (mandaları) köyden bir kişi tarafından kesilir. Fakat, Aynabaş hasmını bilir. Bildiğini kimseye de söylemez. Gece olunca sessizce hasmının ahırına girer, kömüşleri çıkarır, kendi kömüşlerinin kesildiği yere götürür, onları orada keser. Gelir eve yatar. Sabah olur. Çalınan kömüşlerin sahibi ahırı bomboş görünce çılgına döner. Sağa sola sorar. Bu arada Aynabaş`a rastlar. Kadın, Aynabaş`a "Lan yavrum, Mustafa`m, bizim kömüşleri bu gece ahırdan götürmüşler. Sen sağda solda çok geziyorsun. Acaba bilgin var mı?" diye sorar. Aynabaş da: "Valla teyze,, bizim kömüşler de yitti. Belki onlar da bizimkilerin yanındadır." der. Kadın çaresiz eve döner. Oğluna, Aynabaş`ın dediklerini anlatır. Oğlu da "Tamam ana, kömüşleri Aynabaş kesmiş, aramaya gerek yok." der.

AYAĞIMIN ALTINDAKİ TOPRAK

İki köy arasında bir yayla anlaşmazlığı olur. Keşif yapılır. Aynabaş orada da şahit olarak bulunur. Hakim, Aynabaş`a "Bu arazi kimindir?" diye sorar. O da: "Hakim bey, ayağımın altındaki toprak vallahi de billahi de bu köye aittir. "diye yemin eder. Keşif sonrası halk, Aynabaş`a neye dayanarak yemin ettiğini sorar. Çünkü, arazi, şahitlik ettiği köye ait değildir. Aynabaş, lastiklerini çıkarır. Daha önceden şahitlik ettiği köye ait bir araziden aldığı toprağı ayakkabısının içine doldurduğunu söyler." Komşular. benim sözümün neresi yalan" diye onlarla alay eder.

UYUZUN İLACI

Aynabaş`ın atı uyuz olur. Atı uyuzdan kurtarmak için çeşitli ilaçlar kullanır; fakat, bir türlü atı uyuzdan kurtaramaz. En sonunda kendi yöntemleriyle atını gazyağıyla yağlar. Gece yarısı Aynabaş'ın kardeşi, atının her tarafını yağlanıp yağlanmadığını kontrol için ahıra iner. Elinde idare denen bir lamba vardır. İdare fazla aydınlatmadığı için, atı kontrol etmeye iyice yanına sokulur. Bu arada at gazyağı ile yağlı olduğundan idarenin ateşiyle tutuşur. Atın her tarafı birden alevler içinde kalır. Adam çaresizlik içinde atı kurtarmaya uğraşır. Kürekle atın vücuduna hayvan gübresi falan atar; fakat, at kurtulamaz, ölür. Çevrede olay duyulur. Halk Aynabaş`la dalga geçer. "Yahu Aynabaş, ne ettin, uyuzun ilacını buldun mu?" diye takılırlar. Aynabaş da "Uyuzun ilacını bulduk ama atı da öldürdük " diye cevap verir.

HER ZAMAN İSTER

Aynabaş atıyla birlikte bir köye gitmek için yola çıkar. Yorucu bir yolculuktan sonra köye yaklaşır. Attan iner köyün içine doğru yürür. Bu arada aynabaşın karnı da çok acıkmıştır. Karnını doyurabilmek için bir çare düşünür. En sonunda aklına atını dövmek gelir. Başlar elindeki kamcıyla atını dövmeye. Bu gürültüyü duyan evsahibi evden aşağıya inerek atı niçin dövdüğünü sorar. Aynabaş da atın, azığını yediğini söyler. Ev sahibi, "Bir yemek için hayvanı dövme, buyur evde yemeğimizi yiyelim"der. Aynabaş da "Biliyorum yemeğimi verirsiniz; atımın karnını da doyurursunuz da bu at alışırsa yine yapar "diyerek kendince haklı bir sebep bulmuş olur. Neticede hem kendi karnını hem de atının karnını doyurarak oradan ayrılır.

HA FARKETTİ HA

Reşadiye köylerinin birinde ahşap bir ev yapılmaktadır. Evin ahır kısmının duvarları yapılmış, sıra ahırın üstünü kapatmaya gelmiştir. Tabii ilk olarak boydan boya bir hezen (büyükce bir ağaç) uzatılması gerekmektedir. Ağacı boylu boyuna uzattıklarında bir kaç santim kısa geldiğini görürler. Bunu denk getirmek için çeşitli çareler düşünürler. Neticede ağacı uzatmaya karar verirler. Başlarlar ağacı balyozla dövmeye. Arada bir uzayıp uzamadığına bakarlar. Ayrıca ağacı bir yere bağlayarak diğer ucundan öküzlerle ters yönde çekmeye çalışırlar. Bir tanesi "Uzadı mı?"der. Diğeri de "Fark etti, biraz daha dövelim"diye balyozla dövmelerini söyler. Tekrar bakarlar. "Farketti mi?"derler. Neticede değişen bir şey olmadığını anlarlar ve hezeni dövmekten vazgeçerler.

BAŞINI DA DÖNDÜRDÜM YA

Reşadiye köylülerinden birinin bir gülkü vardır. Gülkün peşinde de çok sayıda civciv bulunmaktadır. Fakat, civcivler her geçen gün azalmaktadır. Çünkü bir karga civcivlere dadanmış, fırsat buldukça gülkün ardından çalmaktadır. Adam, civcivlerin hepsinin tükeneceğini anlayınca kargayı yakalamak için bir çare düşünür. Bu arada karga alışmış ya, yine gelir. Çare olarak bütün civcivleri birbirine bağlar. Böylece civcivlerin hepsinin birden karga tarafından götürülemeyeceğini sanır. Karga gelir, civcivlerden birini kapar. Havaya kaldırır. Bütün civcivler birbirine bağlı oldukları için hepsi birden karga tarafından havaya kaldırılır. Bunu gören sahibi "Yan ver, ala cüce yan ver!" diye bağırır ama nafile. Bu olay adamın çok zoruna gider. Kargayı yakalamak için başka çareler düşünür. Neticede yakalar. Kargaya bir ceza vermek ister. Kendisine çok çektirdiği için birden öldürmek istemez. Acı çekerek ölmesini ister. Düşünür,taşınır. Aklına kargayı küpe koyarak bir bayırdan yuvarlamak gelir. Kargayı küpe koyduktan sonra ağzını da sarar. Yamaçdan aşağı yuvarlar; fakat küp bir kaç metre sonra taşa çarparak kırılır. Karga da kaçar. Bunu gören komşusu kendisine takılınca o da:"Boş ver küp kırıldıysa karganın da başı döndü ya."der.

 OĞLUM BANA BİR ÇALI GETİR

Güvendik Köyünden Bayramoğlu Mustafa, sabah erkenden kalkar, tarlaya gider. Sarısıcak çökünceye kadar bir hayli çalışır. Öğle vakti yemek gelir. Seyvana girip yemeği yer. Biraz dinlenmek düşüncesiyle seyvanın içine uzanır. O sırada kendisine bir sinek ekleşir; yüzüne, gözüne konar, onu uyutmaz. Ne yaptıysa kendini sinekten koruyamaz. Diğer ağaçlardan birinin dibinde yatan oğlu Sebahattin'e seslenir: "Oğlum Sebahattin; bana ordan bir çalı getir de şu sineği iniş aşağı kovalıyayım."der.

 TASI BULAMIYORUM


Güvendik Köyünden Ahmet Ağanın misafir odasına bir taş merdivenle inilir. Hizmetkâr, çorba tası elinde misafirlere yemek götürmek için merdivenden aşağı inerken sıcak tas elini yakar. Çaresiz kalan hizmetkar, tasın bir tarafını sıcaktan elini kurtarmak düşüncesiyle göğsüne dayamak ister. Böyle uğraşırken çorba üzerine dökülür. Tas, elinden düşerek merdivenden aşağı doğru tangır tungur yuvarlanır. Tasın sesini duyan Ahmet Ağa:"Ne var orada Cörgünoğlu, çorbayı mı döktün yoksa?"diye sorar. Cörgünoğlu :"Yok Ağa, çorba kucağımda da, tası bulamıyorum." der.

 
Designer~Agresif_Örümcek
 
 
Bugün 10 ziyaretçi (114 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol